Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MURAT YILMAZ

'Silahlı ve ahlaksız propaganda'

Seçimlerin meşru ve demokratik bir şekilde yapılmasını, sabotajlardan ve diğer gayrimeşru yöntemlerden etkilenmemesini sağlamak da en az seçim mücadelesi kadar ehemmiyet kazanmış bulunuyor

7 Haziran 2015 seçimlerine 2 ay kaldı. Seçim sonuçlarını meşru, sivil ve demokratik bir siyasi mücadele ile manipüle edemeyeceklerini hisseden çevreler gayrimeşru yollar denemeye başladılar. Bu bakımdan seçimlerin meşru ve demokratik bir şekilde yapılmasını, sabotajlardan ve diğer gayrimeşru yöntemlerden etkilenmemesini sağlamak da en az seçim mücadelesi kadar ehemmiyet kazanmış bulunuyor.
Biliyoruz ki seçimlere gayrimeşru yollarla müdahale etmek isteyen çevrelerin uyması gereken bir ilke yok. Dolayısıyla her alanda her şeyin yapılabileceği iki aylık bir süreç Türkiye'yi bekliyor. Bu vadide seçim güvenliği sadece, oy sandıklarının ve sayımın güvenlik altına alınmasından ibaret değildir. Cumhurbaşkanı ve hükümetle yürütme, yargı ve yasama seçimlerin güvenliği korumak amacıyla ciddi bir saha temizliği ve tedbiri üzerine yoğunlaşıyor. Medya ve seçmen de, geçmiş tecrübeleriyle temkin ve basiretle seçimlerin salimen yapılması konusunda duyarlılık gösteriyor. Eski Türkiye'nin 31 Mart kalkışması, aslında bir başka planın iflas etmesinden sonra gündeme geldi. Bu plan Erdoğan ve AK Parti'nin müzakere sürecinde Öcalan- Demitaş-Kandil gerilimiyle siyaset yapamaz bir atalete mahkum edileceği, Kürt sorunu üzerinden hayata geçecek bir kurt kapanıydı. Muhalefet tarafından zaten tecrit edilen AK Parti'nin seçime giderken müzakere süreci üzerinden bir tür havuç-sopa mantığıyla Demirtaş tarafından 'müzakere süreci bozulur' tehdidiyle siyaset yapamaz hale getirilmesi, Başbakan Davutoğlu'nun kamu düzeni vurgusu ve iç güvenlik paketiyle dengeleniyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir aslan sezgisiyle müzakere süreciyle ilgili çıkışını yaptı ve bu dengeyi bozdu. Kurt kapanı anlamını kaybetti. Böylece Demirtaş'ın ve KCK'nın sınırları hatırlatılmış oldu. Bu sınırlar görülünce, çaresizlik sendromuyla ve bir terör örgütünün ateşlemesiyle Alevilik eksenli yeni Gezi isyanı başlatılmak istendi.

Şiddet ve felaketleri kullanmak
Dış politikadan teknik arızaya, iş kazalarından adi saldırılara, uluslararası ekonomik gelişmelerden sosyal medyadaki tahriklere kadar her şeyin aşırı siyasileştirildiği ve meşruiyet dışı sokak hareketlerine ve şiddete bahane haline getirilmeye çalışıldığı bu iklimde bütün Türkiye'yi etkileyen elektrik kesintisi ve aynı gün Çağlayan Adliyesinde bir savcının rehin alınıp öldürülmesi dikkat çekti. İstihbarat mantığında tesadüf kabul edilmezmiş ama bunların tesadüf olduğunu varsaysak bile, devlet içine sızmış otonom yapı ve onunla ittifak halindeki muhalefet bu iki hadiseyi birleştirip terör örgütünden rol çalarak bir tür 'silahlı propaganda'ya yöneldiler. Bu iki hadiseyi hükümetin komplosu olarak takdim etmekten çekinmeyen ana muhalefet partisi ve otonom yapının, meşruiyetten ne kadar uzaklaştığı bir kez daha meydana çıktı.
CHP'nin Gezi'yle başlayan süreçte sokakla yakınlaşma gayreti CHP ön seçimlerinde sonuçlarını verdi. CHP böylece parti oligarşisini tasfiye etmiş görüntüsü verdi. HDP'nin ve İşçi Partisi'nin farklı yönlerden CHP tabanı üzerinde kurdukları hegemonya bu şekilde kırılmış olabilir. Fakat CHP'nin elektrik kesintisi ve savcının öldürülmesinde gösterdiği performans ve DHKP-C terör örgütüyle ilişkisi CHP üzerindeki tartışmaları arttıracaktır. Bilhassa tasfiye olan eski CHP'lilerin bunu sahada CHP aleyhine kullanması kuvvetle muhtemeldir.
Otonom yapının elektrik kesintisi ve savcı cinayeti üzerine giriştiği kampanya, bu yapının nerelere savrulduğunu gösterecek yeni bir milat oluşturdu. Bir yanda kendi kadrolarının tasfiye edilmesi ve dinlemelerin engellenmesi sebebiyle bu olayların yaşandığı iddiası, diğer yandan da bu olayları hükümetin planladığı imasıyla seçimlerde oyu düşen iktidar partisinin bu şekilde oylarını arttırmayı planladığı iması...
Bütün bu olayların bir kısım medya tarafından terör örgütünden rol çalarak silahlı propagandaya dönüştürüldüğünü yukarıda söylemiştik. Bu propagandanın kendince tedbirli ve sınırları gözeten aktörlerinden biri açıkça bu tür hadiselerin, bir yandan da hadiseleri kınayarak, siyasi dengeleri değiştirmeye başladığını yazabildi. Bu ifade aslında maksadı ele veriyor: Şiddet ve felaketleri kullanarak silahlı ve ahlaksız propaganda ile seçmen kitlesini manipüle etmek... Buradaki temel varsayım, bu hesabı yapanların Türkiye'nin en zeki ve güçlü insanları olduğu, karşı elitlerin ve halkın ise her halukarda kendilerine nispetle zeki olmadıklarıdır...
Bu orantısız zekayla Türkiye'nin en kanlı örgütleriyle işbirliği ve propaganda yapmayı göze almış medya ve siyaset elitlerinin 7 Haziran seçimlerine kadar çaresizliklerinin yeni dramatik örneklerinin sergileneceği anlaşılıyor.

* Dr., SDE İç Politika ve Demokratikleşme Programı Koordinatörü

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA